Sn. Adnan Oktar’la Röportaj

Beş dilde yayın yapan, bağımsız ve uluslar arası haber sitesi www.shafaqna.com’da Sn. Adnan Oktar’la yapılan röportaj yayınlandı.

Din günümüzün modern hayatında bir role sahip midir?

Elbette ki dinin modern hayat üzerinde çok büyük etkisi var. Zaten din insanlık tarihinin başından beri her dönemde hayatın tamamını etkileyen bir olgudur. Günümüzde de aynı şekilde hayatın bütününü etkilemektedir. Dünyanın siyaseti, sosyal düşüncesi, sosyal yapısı din üzerine kuruludur. Hayatı dinden ayrı, dinden bağımsız görmek büyük yanlış olur. Nitekim din ile hayat tamamen iç içedir. Tüm dünyevi meseleler dine göre şekil alır. Sanat din üzerinedir, olaylar din üzerine, bilim din üzerinedir; her şey din üzerinedir. Devlet yönetimleri de din üzerinedir. Örneğin Türkiye Müslüman bir ülke ve Müslümanlık dış politikada çok etkili. İsrail mesela Musevidir; politikalarında yine din etkindir. Amerika’nın Evanjelik Hıristiyan inancı ise neredeyse tüm dış politikasına hakimdir. Din ile hayatı birbirlerinden ayrı değerlendiren fertlerin ve toplumların ruhunda mutlak surette bozukluklar başlar, hayat çöküntüye uğrar. Çünkü din hayatın kendisidir; dinin yaşanmadığı bir ortamda hayat olmaz. Fertler ve toplumlar ancak dindar olduklarında hayat bulurlar, aksinde mutlaka bereketsizlik ve kayıp meydana gelir.

Modern hayatı din ile bağdaştıramayanlar ise dini tanımayan, dinin sanatı, modern bilimi, teknolojiyi desteklediğini bilmeyen, dinin sıcaklığından, barışçı ruhundan haberdar olmayan insanlardır. Öte yandan din; modernliği, estetiği, güzelliği, neşeyi, sevinci, toplumlar arası barış ve dostluğu savunur. Tüm bunlar da modern hayatı meydana getiren değerlerdir. Dolayasıyla dini yaşayan insan modern hayatın gerekliliklerini de hakkıyla yerine getirecektir.

Dünyada, özellikle de Avrupa’da din özgürlüğü var mı?

Herkes inancında, ibadetinde özgürdür. İnsanların ibadetlerine, inançlarına engel olmaya kalkışmak çok büyük zulümdür. Ne var ki bugün dindarların inançlarını hala rahatça yaşayamadığı ülkeler var. Elbette bu büyük bir ayıptır. Hangi inanca sahip olursa olsun herkes inancını özgürce yaşama hakkına sahiptir. Kilise kurmayı dileyen rahatça kurabilmeli, havra kurmak isteyen havra kurabilmeli, cami kurmak isteyen de rahatlıkla camisini kurabilmelidir.

Din özgürlüğü, diğer bir deyişle inanç özgürlüğü Kuran'ın temel kavramlarından biridir. "Dinde zorlama yoktur", "Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize" ayetleriyle Allah din özgürlüğünün önemini vurgulamıştır. Dolayısıyla Kuran ahlakının hakim olduğu yerde mutlak surette inanç özgürlüğü vardır. Nitekim İslam’ın özünde düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü vardır. Dolayısıyla gerçek inanç özgürlüğü ancak ve ancak Kuran ahlakına yönelmekle hakim kılınır. İslam insanlara düşünce, ibadet ve ifade özgürlüğü sağlayan, onların her türlü hakkını koruma altına alan ve insanlara gerçek özgürlüğü sunan bir dindir. Bazı çevrelerde demokrasinin insanlık tarihine Eski Yunan'la birlikte girdiğini zannedilmektedir. Oysa demokrasiyi insanlara öğreten Allah'tır. Allah Hak dini vesile ederek demokrasi ve özgürlüğü insanlığa öğretmiştir. Hz. Adem (a.s.)'dan bu yana tüm peygamberler özgürlüğün, hür düşüncenin, fikirlere saygının gerçek temsilcisidirler. Demokrasi denildiğinde insanların aklına gelen özgürlük, adalet, kimseye baskı yapılmaması, her insanın birinci sınıf vatandaş olması, insanlara saygı duyulması, güven duyulması, insanların fikrinden dolayı yargılanmaması gibi tüm kavramların özü din ahlakında mevcuttur. İnsanlar bunları tarih boyunca Allah’ın indirdiği Hak dinler vesilesiyle öğrenmişler ve en güzel örneklerine de Hak dinlerin yaşandığı dönemlerde şahit olmuşlardır.

İnsanlara düşüncelerinden dolayı zulmedildiği, farklı ideolojilere sahip olanların ezildiği, farklı din mensuplarının aşağılandığı, sanatın, bilimin, mimarinin öldüğü, insanların yaşama sevinçlerini yitirip adeta birer robota dönüştürüldükleri, kitap yakmaların, cinayetlerin, katliamların, soykırımların yaşandığı dönemlere baktığımızda ise ya dinsiz, ateist ideolojilerin ya da din ahlakını özünden kopararak radikal bir zihniyetle yanlış şekilde yorumlayanların etkisini görürüz.

Günümüzde din’e karşı bir korku var mı, özellikle de Batılı ülkelerde? Eğer varsa bunun sebebi nedir?

Özellikle Batı ülkelerinde dine karşı hala eskiden kalma bir mesafenin var olduğu bir gerçek. Ama bu önceden daha da fazlaydı. Son yıllarda insanların dine bakış açılarında olumlu değişiklikler oldu. Açıkçası Batı dünyası daha önce dinden uzak kalmayı modernlik sayıyordu. Batılı insanlar modernliğin temel kuralının dinsizlik olduğunu zannediyorlar, ancak dinden uzak yaşadıkları takdirde modern olacaklarını düşünüyorlar, bunun için de materyalist bir görüş geliştirmek zorunda olduklarına inanıyorlardı. Ne var ki son zamanlarda bu yanlış düşünce iyice kırıldı ve hızla kırılmaya devam ediyor. Materyalist felsefenin yıkımdan, mutsuzluktan başka bir şey getirmediğini gören insanlar Allah'a yönelmeye başladılar. Dine yöneliş her geçen gün daha da artıyor. Allah'a inanan, Yaratılış gerçeğini kabul eden toplumlar oluşmaya başladı. Özellikle geçen yüzyılın son dönemlerinde başlayan bu dönüş yaygın bir akım şeklinde tüm dünyayı sarmış durumda.

Bazı kesimlerde halen mevcut olan din korkusu ise aslında tamamen bilgisizlikten kaynaklanıyor. Bu kişiler dini kaynağından araştırmıyor, uygulayıcısı olarak gördükleri birtakım yobazların karanlık dünyalarına bakarak dini tanımlamaya kalkışıyorlar. Oysa dini anlamak için asıl kaynağı olan kutsal kitaba bakmak lazım. Dinin kaynağına bakmadan yobaz güruhun sevgiden, şefkatten, hoşgörüden uzak kişilik özelliklerini ve uygulamalarını kıstas aldıklarında da "demek ki din böyle bir hayatı emrediyor" diye düşünüyorlar ve dinden uzaklaşıyorlar. Oysa din, yobazların düşmanca tavırlarını, barıştan, kardeşlikten uzak nefret dolu yapılarını yoğun bir şekilde eleştiriyor ve böyle kişileri lanetliyor. Dinin zulüm ve kötülüğü desteklemesi mümkün değil. Zira dinin özünde tüm yaratılanlara karşı içli bir sevgi, şefkat, merhamet, saygı, samimiyet, barış, yardımseverlik var. Bunlar bir yobazın dünyasında asla var olmayan özellikler. Dinsiz yobazların etkisinde kalarak dinden yana korku duyan Batılılar dini kaynağından araştırdıkları takdirde mutlaka gerçekleri göreceklerdir. Nitekim Batılılar geniş ufuk sahibi, hür düşünceli insanlardır. Gerçekleri gördüklerinde düşünceleri mutlaka olumlu yönde değişecektir. Üstelik günümüzde bunun için epey imkan var. Eskiden insanların araştırma yapma imkanı kısıtlıydı ama artık bilgi çağındayız; internetten din ile ilgili tüm gerçek bilgilere ulaşmak mümkün. Şunu da unutmamak gerekiyor; düşmanca yaklaşımlar artık eskide kaldı. Bugün insanlar sevgiyi arıyor, barışı, kardeşliği arıyor. Ve ne güzel bir müjde ki tüm dünyanın huzur ve mutluluk içinde kardeşçe birarada yaşayacağı Altınçağ'a giriyoruz. Çok yakında dünyanın dört bir köşesinde barış ve güvenliğin, mutluluğun, sevgi ve saygının, eşitlik ve adaletin hakim olduğu ve tüm zulümatın ortadan kalktığı Altınçağ dönemi başlayacak ve -Allah ömür versin- bizler de buna şahitler olacağız inşaAllah.

Dinlerde aşırıcılık var mıdır? Aşırıcılar dini kendi kendi amaçları doğrultusunda nasıl kullanırlar?

Dinde aşırıcılık hiçbir şekilde dinin tasvip ettiği bir şey değildir. Aşırılığın din ile hiçbir alakası yoktur. Aşırılık, diğer bir ifadeyle yobazlık; deccaliyetin, şeytaniyetin ta kendisidir. Dine karşı deccalin en keskin kılıcıdır. Çünkü dini içten vurmaya kalkar.

Kuran yobazların özellikleriyle ilgili çok fazla detay verir ve yobaz zihniyeti şiddetle eleştirir. Pek çok ayette peygamberlerin müşrikler ve inkarcılarla yaptığı mücadelenin yanı sıra yobazlıkla olan mücadelelerinden de bahsedilmektedir. Bu zihniyetin günümüzde de varlığını sürdürdüğünü görüyoruz. Bu kişiler kalplerinde Allah korkusu ve Allah sevgisi taşıyan insanlar değildirler. Dolayısıyla Allah'ın Kelamına karşı da kalpleri kapalıdır. Dini Allah'ın anlattığı şekliyle kabul etmezler ve dine birçok zorlaştırıcı uygulamalar katarlar. Dini özünden saptırmayı amaçlayan ve dinin yaşanmasını engellemek için her türlü yolu deneyen bu güruhun izine tarih boyunca rastlanmıştır. Kendi türettikleri din dışı bağnaz uygulamalar yüzünden hem kendileri dinin aslından uzaklaşmış, hem de insanların uzaklaşmalarına sebep olmuşlardır. Dinin kolay olması, herkes tarafından uygulanabilir olması onların asla kabul etmedikleri bir durumdur. Oysa Allah'ın Kuran'da bildirdikleri ve Peygamber Efendimizin (sav) sünneti bize dinin yaşanmasının son derece kolay olduğunu öğretmektedir. Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Dinde aşırılıktan sakınınız. Sizden öncekiler ancak bu yüzden helak oldular."  (Ramuz-el Ehadis, 1/176)

Yobazlık bugün de her üç dine mensup kişiler arasında varlık gösterebiliyor. Hıristiyan yobazlar da var, Musevi yobazlar da var, dinsiz yobazlar da var. Tüm dünyayı birbirine katıyorlar, müthiş zulüm yapıyorlar. Müslüman yobazlar da var. Örneğin Avrupa'da ya da Amerika'da Müslüman dendiğinde eli kanlı, etrafına nefret saçan vahşi bir yapı akla geliyor. Daha doğrusu geliyordu. Çünkü biz bu bakış açısını yerle bir ettik ve Müslüman'ın modern yüzünü gösterdik. Müslüman'ın dünyanın en kaliteli, en mükemmel insanı olduğunu dünyaya biz öğrettik. O vesileyle Batılıların İslam'a bakış açılarında olumlu bir değişim görülmeye başladı.

İslam’ın Batı toplumlarında doğru anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

Yobazlığın etkisiyle Batı ülkelerindeki insanlar Müslümanlığı çok yanlış tanıdılar. Gerçekte İslam'la uzaktan yakından alakası olmayan, kalpleri İslam'dan, İslam'ın güzelliklerinden uzak kalmış insanların yaşadığı karanlık dünya, düşmanlık, zulüm, sevgisizlik, acımasızlık, vicdansızlık, şefkatsizlik Kuran'la, dinle bağdaştırıldı. Yobazlık İslam zannedildi. Tabii bunun üzerine bir İslam düşmanlığı başladı Batı'da. Oysa gerçek İslam Asr-ı Saadet döneminde, Kuran'a ve Peygamberimiz (sav)'in hayatına göre yaşanan İslam’dır. İslam'da sevgi esastır, kardeşlik esastır, toplumlar arası barış, birlik, dayanışma esastır. Peygamberimiz (sav) bütün insanlara karşı çok şefkatli, sevgi dolu, koruyucu bir insandı. Bugün yaşıyor olsaydı dünyanın en asil, en nezaketli, en şefkatli, en sevgi dolu insanı olurdu. Yapmamız gereken, Batı insanına gerçek İslam’ı göstermek, İslam adına ortaya çıkan kan dökücü yobaz zihniyetin gerçek İslam ile hiçbir ilişkisinin olmadığını, hatta İslam’a tamamen muhalif bir yaşam şekli olduğunu sabırla, nezaketle anlatmak.

İnsanları dine çekmenin en iyi yolu nedir?

Aslında her insanın vicdanında dine eğilim vardır. Allah'a iman etmek insan ruhu için büyük bir ihtiyaçtır. Ama bazı insanlar vicdanlarının sesine kulak vermez ve Allah'ın varlığının kesin bir gerçek olduğunu düşünmeyerek, Yaratılışın tüm delillerini göz ardı ederek yaşamaya özen gösterirler. İşte bu noktada önemli olan, dini insanlara tebliğ ederken karşıdaki kişinin vicdanına hitap edebilmek, onu kendi vicdanıyla karşı karşıya getirebilmektir.

Bunu yaparken, yani dini insanlara tebliğ ederken kişinin en çok ihtiyacını hissedeceği husus ise samimiyettir. Samimiyet, insanın içiyle dışının bir olması, kalbinde hissettiklerini karşısındaki insana olduğu gibi yansıtması, dürüst, açık ve net olmasıdır. Dini anlatan insanın alabildiğine samimi olması şarttır. Samimi insanın doğal, candan konuşma ve tavırları insanlar üzerinde çok derin ve olumlu bir etki meydana getirir. Bu nedenle insanlara Allah'ın dininin güzelliklerini anlatmak isteyen kişi öncelikle bu güzellikleri kendi üzerinde barındıracak, Allah'ın emrettiği ahlaka önce kendi sahip olacak, ardından yaşadığı güzelliği karşısındakine anlatacak. Ancak o zaman karşı tarafta olumlu bir etki bırakabilir. Ve ancak o zaman karşıdaki kimse kendisine dini anlatan kişinin yaşadığı bir şeyi anlattığını hissedecek ve onun samimi, candan ve güvenilir üslubundan olumlu manada etkilenecektir.